western53
Merkür Yolcusu
- Katılım
- 25 Ara 2020
- Mesajlar
- 82
- Tepki puanı
- 219
- Puanları
- 48
Selamlar,
Ben 16 yaşındayım. 12-11 yaşımdan beri pornografi ve mastürbasyon bağımlısıyım. Bağımlılığım kendimi keşfetmemle başladı. Benim için çok masum bir şeydi ilk başta. Kendimi böylesine tatmin edebiliyor olmak bana verilmiş bir hediye gibi geliyordu. Şükür bile ettiğimi hatırlarım. Bu süreç çok sürmedi ama. Sanıyorum bir yarım yıl sonra yaptığım şeyden iğrenmeye başlamıştım. İğrenmeye başladım başlamasına ama bununla beraber -hatta biraz daha evvelden- pornografi ile tanıştım. Bu yüzden de neyi yapmak istemediğim -daha doğrusu kendime istemediğimi söylediğim- pek de fark etmiyordu. İşte o zamandan beri kendime sözler veriyorum. Fakat hala verdiğim sözlerin ve ısrarlı eylemlerimin altında ezilmeye devam ediyorum.
Ailem dinini önemseyen, görevlerini yerine getirmeye çalışan bir aile. Ben de dini ve varoluşsal sorular sormayı, üstüne düşünmeyi severim. İnançlıyım ve kendimce dinimi yaşamaya çalışıyorum. Bu konuda hiç baskı, ısrar görmedim. Sosyal ilişkiler konusunda sıkıntım yok. İnsanlarla iyi anlaşıyorum ve yeni ilişkiler kurabiliyorum. Okul hayatım şimdiye kadar hep ortalamanın üstünde oldu. Birçok hobim var.
Uzun zamandır düzenli olmasa da günlük tutuyorum. Zihnimi boşaltmam konusunda bana çok yardım ediyor çünkü insanlarla sorunlarımı konuşmayı pek sevmiyorum. Geçmiş notlarımı ne zaman açsam ekseriyetle pornodan bahsettiğimi görüyorum. Kimi zaman pişmanlık, kimi zaman neşe, kimi zaman tahammülsüzlük... biliyorsunuz işte. Demem o ki hayatıma bir göz attığımda uzun vadede en çok canımı sıkılan, aklıma takılan derdim porno. Başka bir şey göremiyorum.
Fakat bunun nedeni dertsiz tasasız bir hayata sahip olmam değil. Hepimiz bir şeyler yaşıyoruz nihayetinde. (Biraz saçma olacak belki ama) bu konuda kendimi yüzme bilmeyen bir balık gibi hissediyorum çoğu zaman. Dipsiz bir okyanusta yüzme bilmeyen bir balık. Yıllardır çırpınıyorum ama boğulmaya, su yutmaya devam ediyorum. Sanki çırpındıkça batıyor, battıkça çırpınıyorum. Bu duruma canım çok sıkılıyor çünkü biliyorum ki yüzebilmek için gerekli donanıma sahibim. Kuyruklarım, solungaçlarım yerinde, kafam çalışıyor ama başaramıyorum. Nerde yanlış yapıyorum, bilmiyorum. Acaba yeteri kadar çırpınmıyor muyum, yoksa kuyruğumu mu yanlış sallıyorum ya da gerekli güce sahip değilim miyim? Şayet bunlardan biriyse bile kendi kendime bunu nasıl keşfedeceğim? Hadi diyelim keşfettim, nasıl düzelteceğim? Tek başımayım nihayetinde aydınlanma mı bekleyeceğim? Sahi tek başımayım, yapayalnızım bir de. İyi güzel burada insanlar var, hapishanemin dışına baktığımda konuşacak başka insanlar da var. Ama bu konuya gelince yine yapayalnız kalıyorum. İçimde bir şeyler haklı çıkmak istiyor, çözüm bulmak istiyor ama danışabileceği tek şey yine kendim. Dipsiz, büyük bir okyanusta, hiçliğin ortasında. Hiçbir şey insanın ruhuna hiçlik kadar ağır baskı yapmıyor. Ve bu konuda resmen hiçliğin ortasındayım. Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmeyen bir balık gibi işte.
Denemekten değil belki ama umut etmekten yoruldum artık. PBKY kitabının akademideki versiyonunu alamadığım için buradakini okudum. Onun da çevirisi biraz sıkıntılı olduğu için defalarca okudum. Mantığını anladım. Anladığımı düşünüyorum en azından. Karşımda bir bağımlı olsa anlatabilirim belki. He ama o da yetmedi, Allen Car ın orijinal kitabını da okudum. Alışkanlıklar, bağımlılıklar hakkında başka şeyler de okudum. Ama artık görüyorum ki bilmek de yetmiyor. Resmen kendi kendimi öldürüyorum ve bu beni çok sıkıyor. Sıktıkça daha da zarar görüyorum. Umursasam başarısızlığın kamçıları, umursamasam vicdanımın çığlıkları... Yok işte çıkamıyorum içinden.
İşte bu sebeplerden ötürü yazmak istedim. Şurada iki üç beş bir şey anlatmayı epey zamandır planlıyordum. Bir türlü eyleme geçememiştim ama. Tam olarak ne bekliyorum bu yazıyı yazarak bilmiyorum ama bana neyin iyi geleceğini de bilmediğim için yazıyorum. En azından karşında birisi olduğunu hayal etmekten daha gerçekçi geliyor bu
.
Sevgiler...
Ben 16 yaşındayım. 12-11 yaşımdan beri pornografi ve mastürbasyon bağımlısıyım. Bağımlılığım kendimi keşfetmemle başladı. Benim için çok masum bir şeydi ilk başta. Kendimi böylesine tatmin edebiliyor olmak bana verilmiş bir hediye gibi geliyordu. Şükür bile ettiğimi hatırlarım. Bu süreç çok sürmedi ama. Sanıyorum bir yarım yıl sonra yaptığım şeyden iğrenmeye başlamıştım. İğrenmeye başladım başlamasına ama bununla beraber -hatta biraz daha evvelden- pornografi ile tanıştım. Bu yüzden de neyi yapmak istemediğim -daha doğrusu kendime istemediğimi söylediğim- pek de fark etmiyordu. İşte o zamandan beri kendime sözler veriyorum. Fakat hala verdiğim sözlerin ve ısrarlı eylemlerimin altında ezilmeye devam ediyorum.
Ailem dinini önemseyen, görevlerini yerine getirmeye çalışan bir aile. Ben de dini ve varoluşsal sorular sormayı, üstüne düşünmeyi severim. İnançlıyım ve kendimce dinimi yaşamaya çalışıyorum. Bu konuda hiç baskı, ısrar görmedim. Sosyal ilişkiler konusunda sıkıntım yok. İnsanlarla iyi anlaşıyorum ve yeni ilişkiler kurabiliyorum. Okul hayatım şimdiye kadar hep ortalamanın üstünde oldu. Birçok hobim var.
Uzun zamandır düzenli olmasa da günlük tutuyorum. Zihnimi boşaltmam konusunda bana çok yardım ediyor çünkü insanlarla sorunlarımı konuşmayı pek sevmiyorum. Geçmiş notlarımı ne zaman açsam ekseriyetle pornodan bahsettiğimi görüyorum. Kimi zaman pişmanlık, kimi zaman neşe, kimi zaman tahammülsüzlük... biliyorsunuz işte. Demem o ki hayatıma bir göz attığımda uzun vadede en çok canımı sıkılan, aklıma takılan derdim porno. Başka bir şey göremiyorum.
Fakat bunun nedeni dertsiz tasasız bir hayata sahip olmam değil. Hepimiz bir şeyler yaşıyoruz nihayetinde. (Biraz saçma olacak belki ama) bu konuda kendimi yüzme bilmeyen bir balık gibi hissediyorum çoğu zaman. Dipsiz bir okyanusta yüzme bilmeyen bir balık. Yıllardır çırpınıyorum ama boğulmaya, su yutmaya devam ediyorum. Sanki çırpındıkça batıyor, battıkça çırpınıyorum. Bu duruma canım çok sıkılıyor çünkü biliyorum ki yüzebilmek için gerekli donanıma sahibim. Kuyruklarım, solungaçlarım yerinde, kafam çalışıyor ama başaramıyorum. Nerde yanlış yapıyorum, bilmiyorum. Acaba yeteri kadar çırpınmıyor muyum, yoksa kuyruğumu mu yanlış sallıyorum ya da gerekli güce sahip değilim miyim? Şayet bunlardan biriyse bile kendi kendime bunu nasıl keşfedeceğim? Hadi diyelim keşfettim, nasıl düzelteceğim? Tek başımayım nihayetinde aydınlanma mı bekleyeceğim? Sahi tek başımayım, yapayalnızım bir de. İyi güzel burada insanlar var, hapishanemin dışına baktığımda konuşacak başka insanlar da var. Ama bu konuya gelince yine yapayalnız kalıyorum. İçimde bir şeyler haklı çıkmak istiyor, çözüm bulmak istiyor ama danışabileceği tek şey yine kendim. Dipsiz, büyük bir okyanusta, hiçliğin ortasında. Hiçbir şey insanın ruhuna hiçlik kadar ağır baskı yapmıyor. Ve bu konuda resmen hiçliğin ortasındayım. Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmeyen bir balık gibi işte.
Denemekten değil belki ama umut etmekten yoruldum artık. PBKY kitabının akademideki versiyonunu alamadığım için buradakini okudum. Onun da çevirisi biraz sıkıntılı olduğu için defalarca okudum. Mantığını anladım. Anladığımı düşünüyorum en azından. Karşımda bir bağımlı olsa anlatabilirim belki. He ama o da yetmedi, Allen Car ın orijinal kitabını da okudum. Alışkanlıklar, bağımlılıklar hakkında başka şeyler de okudum. Ama artık görüyorum ki bilmek de yetmiyor. Resmen kendi kendimi öldürüyorum ve bu beni çok sıkıyor. Sıktıkça daha da zarar görüyorum. Umursasam başarısızlığın kamçıları, umursamasam vicdanımın çığlıkları... Yok işte çıkamıyorum içinden.
İşte bu sebeplerden ötürü yazmak istedim. Şurada iki üç beş bir şey anlatmayı epey zamandır planlıyordum. Bir türlü eyleme geçememiştim ama. Tam olarak ne bekliyorum bu yazıyı yazarak bilmiyorum ama bana neyin iyi geleceğini de bilmediğim için yazıyorum. En azından karşında birisi olduğunu hayal etmekten daha gerçekçi geliyor bu
Sevgiler...
Stefan Zweig - SatrançSürekli olarak insanın çevresinde hiçlik, zamandan ve mekândan mutlak anlamda yoksun bir boşluk vardı. İnsan bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu ve onunla birlikte düşünceler de bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu, sürekli gidip geliyordu. Fakat sonuçta düşüncelerin de, ne kadar herhangi bir özden yoksunmuş gibi görünürlerse görünsünler, bir destek noktasına ihtiyaçları vardır, aksi takdirde dönmeye ve anlamsız bir biçimde kendi etraflarında çember çizmeye başlarlar; onlar da hiçliğe dayanamazIar. İnsan bir şey bekliyordu, sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu. İnsan tekrar tekrar bekliyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu.