Issız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız 3 şey nedir? Bir Jack bir Ralph, ve bir düzine çocuk. Kısa sürede adanın nasıl bir cehenneme döndüğünü izlersiniz.
Bu bahsettim kişiler 14’üne bile varmamış çocuklar. O zaman çok abarttım değil mi? Bir çocuk topluluğunun, adaya zarar vereceği, birbirlerine kin duyacağı, hatta öldüreceği. Kulağa dayanılmaz geliyor. Ama yazar burada tam olarak bunu sorguluyor. Kötülük nereden geliyor, o şeytana atfettiğimiz, “Ya şeytana uydum” dediğimiz kötülük, sonradan mı geliyor? Yoksa var mı içimizde bir yerler de? Kitap bu türden küçük çocukların bile aslında yetişkinler gibi kararlar alabileceği ve içlerindeki kötülüklerin olduğunu, birbirlerine sebepsiz yere kin ve öfke duyduklarını gösteriyor. Modern dünyada çocuklara bebek gibi davranılıyor. El üstünde tutuluyor, ondan sonra çocuklar bir şey yapamıyor. Eskiden olgunluk yaşı biraz daha erkendi şimdi 20’sini geçmemiş bir insan için olgun kelimesi kullanılmaz.
Kitap tam bir sembolik ifadeler üzerine kurulu. Jack, faşizmi temsil ediyor. Birebir şekilde Hitler. Kendine özel bir tarzı var ve kendi çevresindeki insanları bazı kalıplara sokuyor (Hitler’in el hareketi ve kıyafetleri gibi). Ralph ise Demokrasi’nin, Domuzcuk Demokrasi’nin aklının (sanırım anayasa) temsili. Adaya ilk düşüldüğünde Jack’in aşırı derecede başkan olmak istediği göze çarpıyor. Halk her ne kadar Ralph’ı seçse de Jack bunu yediremiyor. Ralph genellikle oyla halkın sözüne göre hareket etmeyi düşünüyor. Bu yüzden şeytanminaresi dedikleri deniz kabuğunu kullanıyorlar. Bu herkesin söz hakkının olduğunu simgeliyor. Toplantılar yapılıyor ateş yakılması gerektiği, barınakların olması gerektiği kararlaştırılıyor ama gel görelim halk toplantı ve karar vermede fikirlerini sunarken, iş yapmaya gelince, kenara çekiliyor, işe yanaşmıyor, hazıra konmaya çalışıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabında şöyle bir söz geçer; “Herkes boks maçı izlemeyi sever ama kimse ringe çıkmak istemez.”
Ralph en önemli şey olarak ateş yakmayı görüyor çünkü dumanı sayesinde gemiler görecek ve kurtulacaklar. Jack ise içinde bulunan (hepimizde var aslında) öldürme içgüdüsüne karşı koyamıyor, avlanmayı ilk sıraya koyuyor. Bir bakımdan insan olduğundan, böyle bir şey yapmayı kendine ağır buluyor bu yüzden karakter değiştirmek gibi bir şey yapmak için yüzünü boyayıp kalıp değiştiriyor ki kitabın sonunda kim olduğunu dahi unutuyor . Ralph’ın herkese saygıyla muamele ediyor, özgürlüklerini düşünüyor herkesi insan yerine koyuyor. Jack ise tam tersi davranıyor. Buna rağmen kitapta ve gerçek dünyada anlamadığım gibi halk Jack’e gidip bir et uğruna, özgürlüklerini kendi elleriyle vermekten çekinmiyor.
Bu masum dediğimiz çocuklar , kin ve nefretle, birbirini öldürecek duruma dahi geliyor!
Kitap çeviri bakımından çok kötü idi. Mina Urgan’ın sonda yaptığı açıklama olmasa anlamak konusunda gerçekten çok zorlanırdım. Çocuklar için gözüken ama altında detaylı mesajların olduğu bir kitap. Sembollerin kullanımı gerçekten harika. Kitabı okumadan önce ufak çaplı bir araştırma iyi olabilir.
(Yazı hakkında, yorum kısmında lütfen eleştiri de bulunun . Kendimi geliştirmek istiyorum, fikirlerinizi ciddiye alıyorum. Bu tip yazılara devam edeyim mi? Yoksa sıktı mı artık? Belirtirseniz ona göre bende farklı konulara yönelebilirim. )
Kitaptan bazı alıntılar:
"En büyük düşünceler, en basit olanlardır."
"Her şey iyiydi eskiden ; güler yüzlü ve dostçaydi her şey."
"Her yolu kendin bulmak zorunda olduğun ve çoğu zaman ayağını nereye bastığına dikkat etmen gerektiği böyle bir yerde yaşamanın, onu ne denli bezdirdigini anlayivermisti."
"... yaşamları öylesine dopdoluydu ki , umuda gerek duymuyorlar, umudun ne olduğunu unutuyorlardi o sırada."
Bu bahsettim kişiler 14’üne bile varmamış çocuklar. O zaman çok abarttım değil mi? Bir çocuk topluluğunun, adaya zarar vereceği, birbirlerine kin duyacağı, hatta öldüreceği. Kulağa dayanılmaz geliyor. Ama yazar burada tam olarak bunu sorguluyor. Kötülük nereden geliyor, o şeytana atfettiğimiz, “Ya şeytana uydum” dediğimiz kötülük, sonradan mı geliyor? Yoksa var mı içimizde bir yerler de? Kitap bu türden küçük çocukların bile aslında yetişkinler gibi kararlar alabileceği ve içlerindeki kötülüklerin olduğunu, birbirlerine sebepsiz yere kin ve öfke duyduklarını gösteriyor. Modern dünyada çocuklara bebek gibi davranılıyor. El üstünde tutuluyor, ondan sonra çocuklar bir şey yapamıyor. Eskiden olgunluk yaşı biraz daha erkendi şimdi 20’sini geçmemiş bir insan için olgun kelimesi kullanılmaz.
Kitap tam bir sembolik ifadeler üzerine kurulu. Jack, faşizmi temsil ediyor. Birebir şekilde Hitler. Kendine özel bir tarzı var ve kendi çevresindeki insanları bazı kalıplara sokuyor (Hitler’in el hareketi ve kıyafetleri gibi). Ralph ise Demokrasi’nin, Domuzcuk Demokrasi’nin aklının (sanırım anayasa) temsili. Adaya ilk düşüldüğünde Jack’in aşırı derecede başkan olmak istediği göze çarpıyor. Halk her ne kadar Ralph’ı seçse de Jack bunu yediremiyor. Ralph genellikle oyla halkın sözüne göre hareket etmeyi düşünüyor. Bu yüzden şeytanminaresi dedikleri deniz kabuğunu kullanıyorlar. Bu herkesin söz hakkının olduğunu simgeliyor. Toplantılar yapılıyor ateş yakılması gerektiği, barınakların olması gerektiği kararlaştırılıyor ama gel görelim halk toplantı ve karar vermede fikirlerini sunarken, iş yapmaya gelince, kenara çekiliyor, işe yanaşmıyor, hazıra konmaya çalışıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabında şöyle bir söz geçer; “Herkes boks maçı izlemeyi sever ama kimse ringe çıkmak istemez.”
Ralph en önemli şey olarak ateş yakmayı görüyor çünkü dumanı sayesinde gemiler görecek ve kurtulacaklar. Jack ise içinde bulunan (hepimizde var aslında) öldürme içgüdüsüne karşı koyamıyor, avlanmayı ilk sıraya koyuyor. Bir bakımdan insan olduğundan, böyle bir şey yapmayı kendine ağır buluyor bu yüzden karakter değiştirmek gibi bir şey yapmak için yüzünü boyayıp kalıp değiştiriyor ki kitabın sonunda kim olduğunu dahi unutuyor . Ralph’ın herkese saygıyla muamele ediyor, özgürlüklerini düşünüyor herkesi insan yerine koyuyor. Jack ise tam tersi davranıyor. Buna rağmen kitapta ve gerçek dünyada anlamadığım gibi halk Jack’e gidip bir et uğruna, özgürlüklerini kendi elleriyle vermekten çekinmiyor.
Bu masum dediğimiz çocuklar , kin ve nefretle, birbirini öldürecek duruma dahi geliyor!
Kitap çeviri bakımından çok kötü idi. Mina Urgan’ın sonda yaptığı açıklama olmasa anlamak konusunda gerçekten çok zorlanırdım. Çocuklar için gözüken ama altında detaylı mesajların olduğu bir kitap. Sembollerin kullanımı gerçekten harika. Kitabı okumadan önce ufak çaplı bir araştırma iyi olabilir.
(Yazı hakkında, yorum kısmında lütfen eleştiri de bulunun . Kendimi geliştirmek istiyorum, fikirlerinizi ciddiye alıyorum. Bu tip yazılara devam edeyim mi? Yoksa sıktı mı artık? Belirtirseniz ona göre bende farklı konulara yönelebilirim. )
Kitaptan bazı alıntılar:
"En büyük düşünceler, en basit olanlardır."
"Her şey iyiydi eskiden ; güler yüzlü ve dostçaydi her şey."
"Her yolu kendin bulmak zorunda olduğun ve çoğu zaman ayağını nereye bastığına dikkat etmen gerektiği böyle bir yerde yaşamanın, onu ne denli bezdirdigini anlayivermisti."
"... yaşamları öylesine dopdoluydu ki , umuda gerek duymuyorlar, umudun ne olduğunu unutuyorlardi o sırada."
Son düzenleme: