- Katılım
- 5 Kas 2020
- Mesajlar
- 1,158
- Tepki puanı
- 3,077
- Puanları
- 180
"Anthony Burgess" bir gün hastaneye gittiğinde beyninde tümör olduğunu ve bunun kendisini bir yıl içerisinde öldüreceğini öğrendiğinde 40 yaşındaydı... O sıralarda beş parasız bir şekildeydi ve kısa sürede dul kalacak olan eşi Lynne'e miras bırakabileceği hiçbir şeyi bulunmuyordu. Burgess aslında geçmişte hiç roman yazma tecrübesi olmamıştı; ama içinde yazar olma yeteneğinin bulunduğunun farkındaydı ama harekete hiç geçmemişti.
Böylece kararını aldıktan sonra eşine hiç değilse romanın telif haklarını bırakabilmek için daktiloya bir kağıt taktı ve ilk romanını yazmaya başladı... Yazdığının basılabileceği tabiki kesin değildi fakat aklına pek başka bir fikir gelmiyordu.

"1960 Ocağı sabahıydı. Doktorum tarafından konulan tanıya göre, önümde yaşayabileceğim bir kış, bir ilkbahar ve bir yaz vardı . Yani o yıl yapraklar dökülmeye başladığı vakit ben ölmüş olacaktım..." diye ilk cümlelerine başladı...
Burgess, hızla ve telaşla muazzam bir şekilde yıl bitmeden beş buçuk roman yazmayı başarmıştı! Bunca yapıtı E.M Forster neredeyse bütün bir yaşam boyunca ancak yazabilmiş; Amerika'nın büyük yazarlarından J.D Salinger ise ancak bunun yarısını yazmayı başarabilmişti.
Ne oldu dersiniz? Ne var ki Burgess kendisine konulan vakitte ölmedi. Kanseri önce geriledi, sonra da tamamen ortadan kalktı.
Uzun ve dopdolu yazarlık yaşamında içlerinde en ünlüsü "Otomatik Portakal" olmak üzere 70'den fazla yapıt üretti. Şüphesiz, Kanserin ona vermiş olduğu ölüm hissi olmasaydı, o bu romanların birisini bile yazmayabilirdi.
Çoğumuz Anthony Burgess gibiyizdir,
aslında içimizde ortaya çıkmak için bir dış etkenin, sebebin yaratacağı acil durumu bekleyen bir büyük yetenek saklarız. Fakat önemli bir mesele içimizdeki gizli o yeteneği keşfedebildik mi, edemedik mi orada. Herkes şanslı olamayabiliyor. Ya da konfor alanında çıkmamayı tercih edebiliyor.
Böylece kararını aldıktan sonra eşine hiç değilse romanın telif haklarını bırakabilmek için daktiloya bir kağıt taktı ve ilk romanını yazmaya başladı... Yazdığının basılabileceği tabiki kesin değildi fakat aklına pek başka bir fikir gelmiyordu.

"1960 Ocağı sabahıydı. Doktorum tarafından konulan tanıya göre, önümde yaşayabileceğim bir kış, bir ilkbahar ve bir yaz vardı . Yani o yıl yapraklar dökülmeye başladığı vakit ben ölmüş olacaktım..." diye ilk cümlelerine başladı...
Burgess, hızla ve telaşla muazzam bir şekilde yıl bitmeden beş buçuk roman yazmayı başarmıştı! Bunca yapıtı E.M Forster neredeyse bütün bir yaşam boyunca ancak yazabilmiş; Amerika'nın büyük yazarlarından J.D Salinger ise ancak bunun yarısını yazmayı başarabilmişti.
Ne oldu dersiniz? Ne var ki Burgess kendisine konulan vakitte ölmedi. Kanseri önce geriledi, sonra da tamamen ortadan kalktı.
Uzun ve dopdolu yazarlık yaşamında içlerinde en ünlüsü "Otomatik Portakal" olmak üzere 70'den fazla yapıt üretti. Şüphesiz, Kanserin ona vermiş olduğu ölüm hissi olmasaydı, o bu romanların birisini bile yazmayabilirdi.
Çoğumuz Anthony Burgess gibiyizdir,
aslında içimizde ortaya çıkmak için bir dış etkenin, sebebin yaratacağı acil durumu bekleyen bir büyük yetenek saklarız. Fakat önemli bir mesele içimizdeki gizli o yeteneği keşfedebildik mi, edemedik mi orada. Herkes şanslı olamayabiliyor. Ya da konfor alanında çıkmamayı tercih edebiliyor.