The King
Deneyimli Üye
- Katılım
- 7 Eki 2020
- Mesajlar
- 303
- Tepki puanı
- 779
- Puanları
- 160
İlk defa deneyimlediğim bir süreci sizlerle paylaşmak ve düşüncelerimi yazmak istedim.
Geçtiğimiz hafta aylar önce yaptığım bir iş başvurumun kabulüne ilişkin ve görüşmeye çağrıldığıma dair bir telefon aldım. Gittim görüştüm, daha sonraki günlerde tekrar arayıp olumlu dönüş yaptılar. Bir ton evrak işi. Başta çok heyecanlıydım. İlk kez bir şirkette işe başlayacaktım. Hem düzen oturtup bir şekilde kazancımı sağlarken ileride cv olarak da katkısı olacak, aynı zamanda belki şirket içinde terfiler alarak ileriye zıplayacak belki bir vakit geldiğinde yönetici olabilecektim. Tüm bunlar kağıt üstünde güzel gibiydi.
İşe başlamak için gittiğimde şunun farkına vardım. Buradaki insanlar robotlaşmıştı. Herkes sabah 8'de binaya akın ediyor, çeşitli birimlere dağılıyor ve önce öğle arasını daha sonra da akşam çıkmayı bekliyorlardı. Gece de erkenden uyumak için çabalıyor, muhtemelen ertesi sabah uykusunu alamadan gene uyanıp gelmek zorunda kalıyorlardı. Sonunda ayın bitiminde maaşlar hesaplara yatacak önceki aydan kalan birkaç çift ayakkabı ve bir iki kıyafete ayrılan para, sonra fatura ve kiralara gidecekti. Belki kredilere. Tekrar aynı köle düzenine pazartesi kaldıkları yerden devam edeceklerdi.
Tüm bunlara yüzlerce yarım yamalak dosya, her birinin evrak işleri, yazılacak dilekçeler, okunacak metinler ve çoğu zaman sahada çalışıp ilgili yerlere gidip gelmeleri ekleyince bir dakika dedim. Düşündüm yol boyunca. Ben doğru yerde miyim diye. 2 gün erkenden uyanıp, bana ait olmayan ve hiçbir alakamın olmadığı birine ait, onun cebini doldururken yaşanılan olayları sanki benim sorunummuş gibi ele alıp, dilekçeler yazacak ve bundan sadece bana layık göreceği bir miktar parayı kabullenmek zorunda kalacaktım. Üstüne yönetici pozisyondaki gergin bir kadın patronla çalışmak zorundaydım. Hem de tam yanıbaşımda. Yıllarca okul okuyup, dirseklerimi çürüttüğüm mesleğimde bir oda dahi tahsis edilmemişti. Reva görülen şey uzunca bir masada 3-4 avukat, 2 katibin oturup bir robot gibi çalışmasıydı. Özel sektörünü de, şirketini de, yöneticini de... deyip; 3.günün şafağında gidip istifa dilekçemi ve çıkışımı yaptırdım. Bir dakika daha duramayacağımı anladığım an bitmişti mevzu. İyi ve cilalı bilgisayarlar, parlak ve şatafatlı kağıt kalemlerle olacak iş değildi.
Aradıkları kişi çalışan değil köleydi. Ve köle olmaya hiç niyetim yoktu. İstifamı verdiğimde ortama bir ışık huzmesi vurmuşçasına herkesin gözleri parıldadı. İnsanlarda sanki bir şeyleri uyandırır gibi oldum. Bakın çalıştığınız yer normal değil, ben 3 gün dayanamadım siz ne yapıyorsunuz burada, demenin farklı bir şekilde dışavurumuydu tüm bunlar. Belki birileri farkına varır da bırakır ve kurtulur.
Bu tür bir düzenin bana göre olmadığını o kadar iyi anladım ki. Gerçekten meslek seçiminin ne kadar kritik olduğunu fark etmem sadece 2 günümü aldı. Hele ki insanların yıllarca sevmedikleri işi yaptıklarını görünce... Serbest avukatlık olan eski işime kaldığım yerden devam. Şimdi daha sıkıca, daha kuvvetlice sarılarak devam. Çünkü kendi kendimizi ayakta tutmamız gerek. Bir başkasının zenginliği için her sabah erken saatlerde uyanıp koşturacak adam ben değilim. Sistemin kölesi olmayı reddediyorum. Belki birilerine de ilham olur.
Geçtiğimiz hafta aylar önce yaptığım bir iş başvurumun kabulüne ilişkin ve görüşmeye çağrıldığıma dair bir telefon aldım. Gittim görüştüm, daha sonraki günlerde tekrar arayıp olumlu dönüş yaptılar. Bir ton evrak işi. Başta çok heyecanlıydım. İlk kez bir şirkette işe başlayacaktım. Hem düzen oturtup bir şekilde kazancımı sağlarken ileride cv olarak da katkısı olacak, aynı zamanda belki şirket içinde terfiler alarak ileriye zıplayacak belki bir vakit geldiğinde yönetici olabilecektim. Tüm bunlar kağıt üstünde güzel gibiydi.
İşe başlamak için gittiğimde şunun farkına vardım. Buradaki insanlar robotlaşmıştı. Herkes sabah 8'de binaya akın ediyor, çeşitli birimlere dağılıyor ve önce öğle arasını daha sonra da akşam çıkmayı bekliyorlardı. Gece de erkenden uyumak için çabalıyor, muhtemelen ertesi sabah uykusunu alamadan gene uyanıp gelmek zorunda kalıyorlardı. Sonunda ayın bitiminde maaşlar hesaplara yatacak önceki aydan kalan birkaç çift ayakkabı ve bir iki kıyafete ayrılan para, sonra fatura ve kiralara gidecekti. Belki kredilere. Tekrar aynı köle düzenine pazartesi kaldıkları yerden devam edeceklerdi.
Tüm bunlara yüzlerce yarım yamalak dosya, her birinin evrak işleri, yazılacak dilekçeler, okunacak metinler ve çoğu zaman sahada çalışıp ilgili yerlere gidip gelmeleri ekleyince bir dakika dedim. Düşündüm yol boyunca. Ben doğru yerde miyim diye. 2 gün erkenden uyanıp, bana ait olmayan ve hiçbir alakamın olmadığı birine ait, onun cebini doldururken yaşanılan olayları sanki benim sorunummuş gibi ele alıp, dilekçeler yazacak ve bundan sadece bana layık göreceği bir miktar parayı kabullenmek zorunda kalacaktım. Üstüne yönetici pozisyondaki gergin bir kadın patronla çalışmak zorundaydım. Hem de tam yanıbaşımda. Yıllarca okul okuyup, dirseklerimi çürüttüğüm mesleğimde bir oda dahi tahsis edilmemişti. Reva görülen şey uzunca bir masada 3-4 avukat, 2 katibin oturup bir robot gibi çalışmasıydı. Özel sektörünü de, şirketini de, yöneticini de... deyip; 3.günün şafağında gidip istifa dilekçemi ve çıkışımı yaptırdım. Bir dakika daha duramayacağımı anladığım an bitmişti mevzu. İyi ve cilalı bilgisayarlar, parlak ve şatafatlı kağıt kalemlerle olacak iş değildi.
Aradıkları kişi çalışan değil köleydi. Ve köle olmaya hiç niyetim yoktu. İstifamı verdiğimde ortama bir ışık huzmesi vurmuşçasına herkesin gözleri parıldadı. İnsanlarda sanki bir şeyleri uyandırır gibi oldum. Bakın çalıştığınız yer normal değil, ben 3 gün dayanamadım siz ne yapıyorsunuz burada, demenin farklı bir şekilde dışavurumuydu tüm bunlar. Belki birileri farkına varır da bırakır ve kurtulur.
Bu tür bir düzenin bana göre olmadığını o kadar iyi anladım ki. Gerçekten meslek seçiminin ne kadar kritik olduğunu fark etmem sadece 2 günümü aldı. Hele ki insanların yıllarca sevmedikleri işi yaptıklarını görünce... Serbest avukatlık olan eski işime kaldığım yerden devam. Şimdi daha sıkıca, daha kuvvetlice sarılarak devam. Çünkü kendi kendimizi ayakta tutmamız gerek. Bir başkasının zenginliği için her sabah erken saatlerde uyanıp koşturacak adam ben değilim. Sistemin kölesi olmayı reddediyorum. Belki birilerine de ilham olur.